Bir çocuğun hayatına son vermek, toplumumuzda asla kabul edilemeyecek bir eylem. Ancak 5 yaşındaki Melike'nin trajik hikayesi, insanlığın karanlık yüzlerini gözler önüne seriyor. Küçük Melike, akrabaları tarafından sevgiyle büyütülmesi gereken bir yaşta, baba ve üvey annesinin elinde işkenceye maruz kaldı. Olayın ardından, Melike'nin cesedi göle atılmış halde bulundu ve suçlular, ilk kez hakim karşısında adaletin tecellisini bekliyor.
İlk olarak, Melike’nin ailesinin geçmişine bakmak gerekiyor. Annesinin ayrılmasının ardından babasıyla birlikte kalan Melike, üvey annesi ile bir arada yaşamaya başladı. Ancak bu durum, küçük kız için bir cehenneme dönüştü. Nice insanlar, ete kemiğe bürünmüş olan kötülükle karşılaşmasına rağmen Melike, bir çocuğun alması gereken tüm sevgiden mahrum bırakıldı. İstismar ve zulüm, ailenin içinde sır gibi gizli kalırken, Melike acı dolu günler geçirdi.
Olayın detaylarına baktığımızda, Melike’nin yaşadığı sürecin ne denli ağır olduğunu anlıyoruz. Bir çocuğa uygulanması mümkün olmayan fiziksel ve psikolojik işkenceler, suçlamaların başında geliyor. Melike’nin gölde bulunduğu yer, onun ruhunun ve bedeniyle birlikte, maalesef başka bir yerde hapsolduğunu gösteriyor. Suçlamalar hiç de hafif değil; baba ve üvey anne, bir çocuğun başına gelebilecek en korkunç suçlamalarla yargılanacaklar.
Gözlerin çevrildiği mahkeme, bu tür olayların toplumda yarattığı travmanın ne denli büyük olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. İnsanlar, adaletin bir an önce yerini bulmasını bekliyor. Melike'nin hikayesi, sadece bir aile dramı değil, aynı zamanda tüm toplumu etkileyen bir mesele. Zira, bu tür olayların önlenmesi için daha fazlasına ihtiyaç var; eğitim, destek sistemleri ve en önemlisi toplum bilinci. Bu durumdan ders çıkarmak, gelecekte aynı acıların yaşanmamasını sağlamalı
Mahkeme salonunda, cinayet ve işkence suçlamalarıyla karşı karşıya kalan baba ve üvey anne, ilk kez duygularıyla yüzleşmek zorunda kalacaklar. Küçük Melike’nin yaşadığı acıların hesabı sorulacak. Bu süreç, diğer çocukların güvenli bir şekilde büyümesi için de bir örnek teşkil etmeli. Belki de bu, kanun yapıcılar için bir uyarı; çocukların korunması adına daha katı önlemler alınmalı. Türkiye genelinde, benzer dramların önüne geçilebilmesi için toplumsal bir seferberliğe ihtiyaç var.
Melike’nin hikayesi, sadece bir cinayet davası değil, aynı zamanda sevdiklerimizin yanında olmak için atılan adımların bir göstergesi. Aile içindeki şiddet ve istismara hayır diyerek, çocukların geleceğini güvence altına almak için gereken tüm çözümleri bulmak zorundayız. Bu tür olayların yaşanmaması adına hepimiz üzerine düşen görevleri yerine getirmeliyiz. Melike'nin anısına duyulan saygı, toplumsal dönüşümün bir parçası olarak yaşamalıdır.
Gelecekte bir daha Melike gibi çocukların bu tür acılara maruz kalmaması dileğiyle, adaletin yerini bulması umudunu taşıyoruz. Bu dava, sadece Melike’yi değil, toplumun vicdanını da etkileyecek nitelikte. Hepimiz, kaybolan bir çocuğun hatırasını yaşatmak ve adalet için mücadele etmek zorundayız. Çocukların masumiyetini, merhametimizi en üst düzeye çıkartarak korumalı ve onun için sesini duyurmalıyız.