Son yıllarda, otizm spektrum bozukluğu (OSB) tanısı alan genç kadınların sayısında belirgin bir artış gözlemlenmektedir. Bilim insanları, bu artışın sebebini anlamak için çok çeşitli faktörler üzerinde çalışmaktadır. Özellikle genç kadınlar arasında otizm tanısının artması, yalnızca istatistiksel bir büyüklük olarak değil, aynı zamanda toplumsal ve psikolojik bir fenomen olarak da incelenmektedir. Bu durum, otizmin teşhis edilmesi, toplumdaki algısı ve hatta nesnel koşullar üzerindeki değişiklikler açısından önemli soruları beraberinde getirmektedir.
Başta olumsuz sonuçlar doğurması beklenen bu tatbikatın, farklı sebepleri ve etkileşimli dinamikleri vardır. Öncelikle, otizm hakkında yapılan farkındalık kampanyaları ve eğitimlerin artması, daha fazla genç kadının ve ailelerin otizm belirtilerini tanıyarak profesyonel destek aramasını sağlamıştır. Geçmişte erkek çocuklarında sıklıkla görülen otizm, toplumsal normlar gereği daha az ilgi görmekteydi. Ancak günümüzde, kadınların ve kız çocuklarının da otizm spektrum bozukluğuna sahip olabileceği fikri yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu durumun etkisiyle tanı oranlarında gözlemlenen artış, aslında bir farkındalık ve azami değişim sürecini yansıtmaktadır.
Diğer bir neden ise, genetik faktörlerin ve çevresel etmenlerin etkileşimiyle gelişen otizm vakalarının karmaşıklığıdır. Genetik yatkınlık, otizm riskini artıran önemli bir faktör olarak kabul edilmektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalar, özellikle kadınlarda belirli gen mutasyonlarının otizmle ilişkilendirebileceğini ortaya koymuştur. Kadınların genetik yapıları dikkate alındığında, bu tür etkileşimlerin daha fazla belirgin hale gelmesi, genç kadınlarda otizm tanısı konulma sıklığını artırabiliyor. Çevresel faktörler de bu tabloya dahil olunca, kadınların karşılaştığı sosyal, ekonomik ve fiziksel baskılar, otizmin belirtilerinin daha kolay tespit edilmesine ya da daha erken yaşta ortaya çıkmasına yol açabilir.
Giderek artan bir sorun olarak karşımıza çıkan iklim değişikliği, hem fiziksel hem de zihinsel sağlık üzerinde derin etkiler yaratmaktadır. Yüksek stress düzeyleri, sosyoekonomik sıkıntılar ve çevresel tehditler, kadınların ve kız çocuklarının ruhsal durumunu etkilemektedir. Araştırmalar, iklim değişikliği ve buna bağlı ayrıştırıcı etkilerin, özellikle genç kadınlarda otizm belirtilerini artırabileceğini göstermektedir. Yüksek tempolu yaşam koşulları, aile içindeki gerilim ve çevresel koşullar, genç kadınların otizm tanısı almasını kolaylaştıran unsurlar haline gelmiştir. Bu durumun daha iyi anlaşılması için, bilim dünyasında yapılan çalışmalar önem kazanmaktadır.
Genç kadınların otizm ile olan ilişkisini güçlendiren bir diğer unsur ise, eğitim sistemindeki değişikliklerdir. Eğitimdeki ayrımcılık, özel eğitim gereksinimlerini karşılamada yaşanan zorluklar ve sosyal destek mekanizmalarının yetersizliği, kız çocuklarının otizmin getirdiği zorluklarla daha çok mücadele etmelerine neden olmaktadır. Eğitimci ve ailelerin bu konuda bilinçlenmesi, genç kadınların yeteneklerini doğru bir şekilde ortaya çıkarmalarına olanak tanırken, aynı zamanda toplumda otizmin kabul edilebilirliğini artırmaktadır.
Son olarak, bu araştırmaların ortaya koyduğu bir diğer önemli veri, genç kadınlarda otizmin belirtilerinin genellikle daha ince, gizli veya sosyalleşme sorunları şeklinde ortaya çıkmasıdır. Kız çocuklarının sosyal yetenekleri, çoğunlukla toplumsal normlar nedeniyle erkek çocuklara göre daha fazla gözlemlenir. Bu nedenle, otizmin bazı belirtileri, genç kadınlarda daha kolay gizlenebilir veya göz ardı edilebilir. Fakat otizm spektrumunun epifizine dair yapılan çalışmalarda, bu durumun yalnızca görünürlük nedeniyle değil, aynı zamanda genetik ve çevresel etmenlerin etkileşiminde bir yol açıklığı oluşturduğu sonucuna varılmaktadır.
Sonuç olarak, genç kadınlarda otizm tanısı konulma sıklığındaki artış, multifaktöriyel bir durumu yansıtmaktadır. Farkındalığın artması, genetik ve çevresel etmenlerin etkileşimi, eğitim sistemindeki değişiklikler ve toplumsal algıların değişimi, bu durumun temel nedenleridir. Genç kadınlar üzerinde yapılan özel çalışmalar ve araştırmalar, bu alandaki bilgimizi daha da derinleştirecek ve toplumsal bilinçlenmeye katkı sağlayacaktır. Otizmle ilgili yanlış algıların ortadan kaldırılması ve toplumsal destek sistemlerinin güçlendirilmesi ile, bu alanda daha sağlıklı ilerlemeler kaydedilmesi mümkün olacaktır.